Sokak Hayvanları Ajan mı?
Serkan YILMAZ
Yangın KBRN Uzmanı
Dünyamız sadece insandan popülasyonundan ibaret değildir. Gözümüzle gördüğümüz ve göremediğimiz milyarlarca hareketli canlı ile aynı ekosistemi paylaşmaktayız. Bu canlıların bir kısmı bize dost, bir kısmı düşman.
İnsanoğlu tarih boyunca kedi ve köpekleri dost evcil hayvan olarak yaşamına almış birlikte yaşamıştır. Kediler daha özgürlükçü tekil yaşama yatkın iken, köpekler doğası gereği sürü psikolojisi ile toplu hareket etmeye meyillidirler. Her iki canlı da genetik olarak avcı varlıklardır. Özellikle kediler bir insan toplumu için görünmez savaşçılarDI!(neden savaşçılardı konusuna birazdan döneceğiz)
Sokaklarımızda kedi ve köpekler oluğu gibi insan içine karışmayı sevmeyen ancak her fırsatta yaşam alanımızı bizimle paylaşan fareler de dünyada en fazla canlı sayısına sahip sürüler şeklinde aramızda yaşamaya devam etmektedirler.
Kedi ve köpekler evcil dost sınıfına girerken fareler için bu tanımı kullanmak mümkün değildir. Fareler hantavirüs, veba, kuduz, leptospiroz gibi tehlikeli bulaşıcı hastalıkların taşıyıcısı olarak yaşarlar. Kırsal bölgelerde tarım ve hayvancılığa zararı olduğu gibi, böcek, bitki vs küçük canlılarla beslenmekte, yılan ve yırtıcı kuşlara besin kaynağı olarak ekosistemde dengeleyici role sahiptirler. Ancak, insan ile aynı yaşam alanını paylaşmaya başladığında medeniyet için tehdit oluşturmaktadırlar. Gerek üreme hızları, gerek çeviklikleri, gerekse görünmezlikleri ile insan medeniyeti için mücadele edilmesi gereken son derece tehlikeli canlılardır.
Yakın zamana kadar sokaklarda tekil halde yaşayan sokak köpekleri, genel olarak yalnızlığından kaynaklı veya (kendince) kendini insan sürüsünün bir parçası olarak insanı dost görmekte idi. Popülasyonun kontrol altında tutulmasında zaafiyet gösterilmesi sonucu sayıları hızla çoğaldı ve kendi sürülerini oluşturdu. Yükselen sayıları ve yetersiz besin kaynağı nedeni ile genlerinde bulunan sürü şeklinde avlanma davranışları göstermeye başladılar. Bu avlanmanın hedefi kimi zaman sürü içindeki en zayıf üye, kimi zaman da maalesef insan olmaktadır.
İnsanoğluna zarar verebilen farenin şehirlerdeki en büyük avcısı bizim tüylü dostlarımız kedilerdi. “Dİ” diyorum çünkü bizim onlara iyilik yaptığımızı düşünerek önlerine sunduğumuz kaptaki besinler nedeni ile avcı karakterini kenara bırakıp tembelliğe alışıyorlar. Onları bilmeden genetik özelliklerinden uzaklaştırıyoruz. Onlar her zaman bizim tüylü küçük dostlarımız.
Dostlarımızın davranışsal değişikliklerini BİYOLOJİK HARP ve SALGIN KONTROLÜ boyutundan inceleyelim.
Çok geniş boyutu olan biyolojik mücadelenin küçük bir noktasına değinelim. Bulaşıcı hastalıklar doğal şekilde bulaştığı gibi laboratuvarlarda üretilmiş bakteri ve virüsler ile “BİYOLOJİK HARP” ajanı olarak da kullanılabilmektedir. Geçmiş yıllarda buna şarbonlu zarflar, keneler, gibi olaylarda şahit olduk. Biyolojik savaş halen ülkeler arasında ekonomik üstünlük ve zarar verme amacı ile kullanılmaktadır. Yapanın yakalanması ve yapan ülkeyi suçlamak neredeyse imkansızdır. Bunu COVID-19 salgınında net olarak hep birlikte yaşadık. Virüsün laboratuvarda üretildiği iddiaları olduğu halde hiçbir ülke bununla suçlanamadı. Virüslerin kendilerine has kuluçka süresi vardır ve hastalık bulaştığını anladığınızda iş işten geçmiştir ve aranacak bir suçlu ortada yoktur. Yayılma hızı bileşik faiz gibi katlanan sayılarla olmaktadır.
Farelerin üremesi kontrol edilemediği için doğal olarak taşıdığı hastalıkları tüylü dostlarımız ve topluma yayma riski yükselmektedir. Kimi zaman kedi köpek ve farenin aynı anda aynı çöpten yemek aradığına sıkça şahit olmaya başladık. Fareler aynı zamanda evlere ve insanların yiyecek sağladığı ortama görünmeden girip çıkabilmektedirler.
En basit olarak kuduzun kuluçka süresi 14 ile 90 gün arası olduğu bilinmektedir. Yapay ya da doğal yolla bulaş almış bir canlının hasta olduğunu farketmeniz kuluçka süresince imkansızdır. Hastalığı fark edilmeden taşıyıcı olarak aramızda dolaşacağı uzun günlere sahiptir. Fare, kedi ya da köpek, doğal veya yapay şekilde bir virüse maruz kaldığında, hem sürüsü içinde hem de insanlar arasında hastalığın yayma hızlarını zihninizde tasvir edin.
Sokak kedilerinin önlerine koyulan gıdaya alışarak avcılığı bırakmaları, bir noktada toplum sağlığını da ilgilendirmektedir. Sokak köpeklerinin popülasyonunun çok hızlı artması ve sürü halinde yaşamaları, olası bir salgının fark edilmeden yayılma hızı açısından risk oluşturmaktadır.
Buna tedbir olarak,
Gibi radikal çözümleri gündeme almak, toplum güvenliği için gereklidir.
Sokak Hayvanları Ajan mı?
Serkan YILMAZ
Yangın KBRN Uzmanı
Dünyamız sadece insandan popülasyonundan ibaret değildir. Gözümüzle gördüğümüz ve göremediğimiz milyarlarca hareketli canlı ile aynı ekosistemi paylaşmaktayız. Bu canlıların bir kısmı bize dost, bir kısmı düşman.
İnsanoğlu tarih boyunca kedi ve köpekleri dost evcil hayvan olarak yaşamına almış birlikte yaşamıştır. Kediler daha özgürlükçü tekil yaşama yatkın iken, köpekler doğası gereği sürü psikolojisi ile toplu hareket etmeye meyillidirler. Her iki canlı da genetik olarak avcı varlıklardır. Özellikle kediler bir insan toplumu için görünmez savaşçılarDI!(neden savaşçılardı konusuna birazdan döneceğiz)
Sokaklarımızda kedi ve köpekler oluğu gibi insan içine karışmayı sevmeyen ancak her fırsatta yaşam alanımızı bizimle paylaşan fareler de dünyada en fazla canlı sayısına sahip sürüler şeklinde aramızda yaşamaya devam etmektedirler.
Kedi ve köpekler evcil dost sınıfına girerken fareler için bu tanımı kullanmak mümkün değildir. Fareler hantavirüs, veba, kuduz, leptospiroz gibi tehlikeli bulaşıcı hastalıkların taşıyıcısı olarak yaşarlar. Kırsal bölgelerde tarım ve hayvancılığa zararı olduğu gibi, böcek, bitki vs küçük canlılarla beslenmekte, yılan ve yırtıcı kuşlara besin kaynağı olarak ekosistemde dengeleyici role sahiptirler. Ancak, insan ile aynı yaşam alanını paylaşmaya başladığında medeniyet için tehdit oluşturmaktadırlar. Gerek üreme hızları, gerek çeviklikleri, gerekse görünmezlikleri ile insan medeniyeti için mücadele edilmesi gereken son derece tehlikeli canlılardır.
Yakın zamana kadar sokaklarda tekil halde yaşayan sokak köpekleri, genel olarak yalnızlığından kaynaklı veya (kendince) kendini insan sürüsünün bir parçası olarak insanı dost görmekte idi. Popülasyonun kontrol altında tutulmasında zaafiyet gösterilmesi sonucu sayıları hızla çoğaldı ve kendi sürülerini oluşturdu. Yükselen sayıları ve yetersiz besin kaynağı nedeni ile genlerinde bulunan sürü şeklinde avlanma davranışları göstermeye başladılar. Bu avlanmanın hedefi kimi zaman sürü içindeki en zayıf üye, kimi zaman da maalesef insan olmaktadır.
İnsanoğluna zarar verebilen farenin şehirlerdeki en büyük avcısı bizim tüylü dostlarımız kedilerdi. “Dİ” diyorum çünkü bizim onlara iyilik yaptığımızı düşünerek önlerine sunduğumuz kaptaki besinler nedeni ile avcı karakterini kenara bırakıp tembelliğe alışıyorlar. Onları bilmeden genetik özelliklerinden uzaklaştırıyoruz. Onlar her zaman bizim tüylü küçük dostlarımız.
Dostlarımızın davranışsal değişikliklerini BİYOLOJİK HARP ve SALGIN KONTROLÜ boyutundan inceleyelim.
Çok geniş boyutu olan biyolojik mücadelenin küçük bir noktasına değinelim. Bulaşıcı hastalıklar doğal şekilde bulaştığı gibi laboratuvarlarda üretilmiş bakteri ve virüsler ile “BİYOLOJİK HARP” ajanı olarak da kullanılabilmektedir. Geçmiş yıllarda buna şarbonlu zarflar, keneler, gibi olaylarda şahit olduk. Biyolojik savaş halen ülkeler arasında ekonomik üstünlük ve zarar verme amacı ile kullanılmaktadır. Yapanın yakalanması ve yapan ülkeyi suçlamak neredeyse imkansızdır. Bunu COVID-19 salgınında net olarak hep birlikte yaşadık. Virüsün laboratuvarda üretildiği iddiaları olduğu halde hiçbir ülke bununla suçlanamadı. Virüslerin kendilerine has kuluçka süresi vardır ve hastalık bulaştığını anladığınızda iş işten geçmiştir ve aranacak bir suçlu ortada yoktur. Yayılma hızı bileşik faiz gibi katlanan sayılarla olmaktadır.
Farelerin üremesi kontrol edilemediği için doğal olarak taşıdığı hastalıkları tüylü dostlarımız ve topluma yayma riski yükselmektedir. Kimi zaman kedi köpek ve farenin aynı anda aynı çöpten yemek aradığına sıkça şahit olmaya başladık. Fareler aynı zamanda evlere ve insanların yiyecek sağladığı ortama görünmeden girip çıkabilmektedirler.
En basit olarak kuduzun kuluçka süresi 14 ile 90 gün arası olduğu bilinmektedir. Yapay ya da doğal yolla bulaş almış bir canlının hasta olduğunu farketmeniz kuluçka süresince imkansızdır. Hastalığı fark edilmeden taşıyıcı olarak aramızda dolaşacağı uzun günlere sahiptir. Fare, kedi ya da köpek, doğal veya yapay şekilde bir virüse maruz kaldığında, hem sürüsü içinde hem de insanlar arasında hastalığın yayma hızlarını zihninizde tasvir edin.
Sokak kedilerinin önlerine koyulan gıdaya alışarak avcılığı bırakmaları, bir noktada toplum sağlığını da ilgilendirmektedir. Sokak köpeklerinin popülasyonunun çok hızlı artması ve sürü halinde yaşamaları, olası bir salgının fark edilmeden yayılma hızı açısından risk oluşturmaktadır.
Buna tedbir olarak,
Gibi radikal çözümleri gündeme almak, toplum güvenliği için gereklidir.